21.01.2016 - Enseste Buyrun

Mahrem; İslam dinine göre evlenilmesi haram olan kişilere deniyor. Bir erkek için annesi, kız kardeşi, teyzesi, halası, onların çocukları mahrem. Bir kadın için de tam tersi durum söz konusu. Hatta derinlere indikçe bu kavram genişliyor, mahrem yelpazesi açılıyor. Akraba evliliğini engellemek, akraba evliliklerinin yeni nesiller üzerinde anatomik ve zihinsel bozukluklara yol açmasının önüne set koymak, toplumlardaki ensest oranının yükselmesine karşı koruyucu bir tedbir üretmek adına düşünüldüğünde mahrem/namahrem kavramları akıllıca inşa edilmiş kurallar. Tartışılabilir yönleri ve eksiklikleri bence var.
 
Bazı radikal İslamcı gruplar bu kavramı kendilerine göre boşluklar yaratarak değiştirmeye, kadını -aileden de olsa- yalnızca bir imgeden ibaret bırakmaya özel çaba sarf ediyorlar. Bu yeni bir çaba değil elbette. Sadece son örneği Selefi Şeyh Nasır el Ömer’in sözleri oldu. Nasır el Ömer silahlı mücahitlerin eğer namahrem eş bulamazlarsa kendi mahremlerinden biriyle evlenebileceklerini söyledi. Burada bahsi geçen mücahitler IŞİD militanları gibi Selefiliği kendilerine yol edinmiş, üremesi hayati mesele olan savaşçı militanlar. Kız kardeşiyle evlenebilirlermiş ya da artık kim varsa eş dost.. Örgüt nezdinde kahramanlık göstermiş, başarılı sayılan mücahitlere kadınların ödül olarak “sunulduğunu” da biliyoruz. –“Bir kadının bir erkeğe sunulması” derken! Bu dili kullanmak benim tercihim değil, ancak örgütlerdeki cinsel şiddetin boyutunun göz önünde bulundurulması açısından anlamlı.- Burada bahsettiğimiz kahramanlık ve başarı da dikkate değer sayıda insanın canına kast etmiş olmak tabi ki. 10’lu yaşlarına gelemeden hamile kalan, çocuk olmadan bu örgütler elinde başarılı(!) mücahitlerin çocuklarına anne olmaya zorlanan kız çocukları yaşadığımız dünyanın göz ardı edilemeyecek gerçekleri. İslamiyet’i bırakın, insan onuruyla bağdaşmayan bu olaylar bugün yaşanıyor. “Hemen yanı başımızda, komşularımızda, aynı bölgeyi paylaştığımız ülkelerin topraklarında...” diye uzatmayı çok istiyordum. Çünkü o bile bu kirli zihniyetin, terbiyesizliğin, utanmazlığın bizim ülkemizde baş göstermediğine bir işaret olabilecekti. Ancak bu ülkede de durum çok farklı değil.
 
Eli kanlı olmasa da kana bir yerden bulaşmış kahramanlarımıza(!) aşılanan toplumsal bilinçsizlik sayesinde bizim de kız çocuklarımızın bedeni harcanıyor. İmam abiler kız kardeşlerine defalarca tecavüz ediyor. Kardeşler üzerinde değişik erotik fanteziler kurgulanıyor. Devlet büyükleri tecavüz sonrasında hamile kalınırsa, çocuğun doğurulmasından yana olduğunu beyan ediyor. Yaşı, toplumsal statüsü, yaşadığı psikolojik buhran ne olursa olsun kadının tecavüz sonrasında anne rolüne hazırlanmasını istiyor. Diyanet İşleri tutuyor, değişik İslami ekolleri referans göstererek “Tabi ki kızına şehvet duymanda bir problem yok pek sevgili din kardeşim” diyor. Babalar ve kızların ilişkileri farklı bir boyut kazanıyor. Sonra babaların 13 yaşında hamile bıraktığı kız çocukları... Bir Din Kültürü hocası sınıfta pantolon giyen kız öğrencisini ayağa kaldırıp “Bak ben şehvet duyuyorum, sen ne hissediyorsun oğlum?” diye soruyor, gencecik bir kız çocuğunun bedenini gencecik sınıf arkadaşının hedefi haline getiriyor. Sonra sınıf arkadaşına tecavüz eden genç adamlar... Ahlaksızlık ve ensest normalleştiriliyor.
 
Bizim Türk liderlerinin Avrupa entegrasyonuna dahil olma söylemleri her zaman yerini korusa da, Avrupalıların gözünde haklı bir Ortadoğulu imajı var Türkiye’nin. İster kabul edelim, ister etmeyelim; Türkiye Ortadoğu bataklığında çırpınırken objektife gülümseyerek poz vermekten başka hiç bir şey yapmıyor. Gerek bölgesel güvenlik tehditleri, gerek toplumsal dönüşüm manzaraları... Hangisini göz önünde bulundurursak bulunduralım, değişim raydan çıktı artık: 1923’te çağdaş ülkeler grubuna girme hedefi koyan Türkiye bugün tam anlamıyla Ortadoğu zihniyetinin bir tasavvuru. 2016 yılında evet!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sanayinin İlkleri - Teşvik-i Sanayi Kanunu

Tamiri Mümkün

Yaşam Hakkı ve Adaylık Tartışması Üzerine