25.10.2015 - Sen Yeter ki İste

Günde 10 saat mesai yapıp en iyi ihtimalle 1200 lira kazandığınız bir işiniz, çocuklarınıza baktığı için çalışamayan bir eşiniz, ikisi okula giden biri yeni doğan üç tane çocuğunuz var. Ucuz olsun diye sobalı tercih ettiğiniz evinizin kirası 400 lira. Beş kişilik ailenizin bütçesinin önemli bir kısmı mutfak giderlerine ayrılacak. Eşinizin çok lükse kaçmadan yaptığı haftalık pazar alışverişi 40 lira, ayda 160 lira eder. Çocuklarınızın okul harçlığı, dersane taksidi, bez, mama giderleri 400 lira. Elektrik ve su faturanız gelecek, 150 lira. Tofaş arabanız bu ay bozulmadıysa şanslısınız, yalnızca benzin parası vereceksiniz. Ayda 17 lira zamlanabilen bir depo benzin size bir ay yeterse(!) odun, kömür almak için kredi kartına çok yüklenmenize gerek kalmayacak. Hesabı tamamlamıyorum, çoktan içeri girdiniz bile. Üstelik bu il dışında bir üniversitede okuyan çocuklarınızın ve düzenli ilaç kullanımı gerektiren kronik hastalığınızın olmadığı varsayımından yola çıkarak örneklediğimiz bir hesaplamaydı. Türkiye’de geçinmek zor velhasıl. Türkiye’deki düşük gelirliyle Norveç’teki düşük gelirliler arasında uçurumlar var. Türkiye’de düşük gelirli insanlarsanız her ay bir öncekinden daha fazla borçlanıyorsunuz. Sermaye sahiplerinin işine iş, sermayesine sermaye, servetine servet kattığı bu ülkede sizler çocuklarınızı iyi eğitim veren özel okullara göndermeyi bırakın, derslerine katkısı olsun diye ek ders bile aldıramıyorsunuz. İstediğiniz arabayı alamıyorsunuz. Hafta sonları ailenizle birlikte keyfini sürdüğünüz sinema gününüz yok, çünkü sinema bile sizin için lüks demek. Bir ev alabilmek için ömür boyu çalışmak zorunda kalıyorsunuz, üstelik aldığınız evin fiyatının çeyreği kadar da faiz ödeyerek borcunuzu bitiriyorsunuz. 2 günlük yılbaşı tatili için patronunuz Roma’yı tercih ederken siz tatil bile yapamıyorsunuz. Tatilde yurt dışına gitmeyi bırakın güney kentlerimize bile gidemiyorsunuz. Biliyor musunuz, çok çok daha fazlasını hak ediyorsunuz? Filler tepişir, otlar ezilir be güzel insanlar. Sizin akrabanızdan, annenizden, babanızdan daha çok savunduğunuz bu sistemin aktörleri sizi her gün biraz daha esir ediyor. Kalitesiz yaşam standartlarına esir oluyorsunuz. Her biriniz farklı sebeplerle elbette. Kiminiz karnını daha iyi doyurabilmek ümidiyle, kiminiz inançlarınızı aklın üstünde tutarak, kiminiz ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyerek, kiminiz keskin ön yargılarla, kiminiz körü körüne bağlandığınız fanatizmle... Bırakın hepsini bir kenara. Önemli olan sizsiniz. Sizin mutluluğunuz, sizin refahınız... Tofaş’a binerken “Eskiden kimsenin lüks arabası yoktu. Şimdi var.” diye sevinmeyin. Sizin de olmasını isteyin. Uzun mesai saatlerinize sessiz kalarak “Çok şükür işim var.” demeyin. Daha iyi koşullarda, daha makul çalışma saatleriyle daha verimli olunabileceğini bilin, anlatın, isteyin, alın. Yetinmeyin. Lütfen daha fazlasını isteyin. Öğretmen de olsanız, doktor da olsanız, mühendis de olsanız, gazeteci de olsanız, gişe memuru da olsanız sizi kölesi yapan sistemin ateşine durmadan kömür atan işçiler olmayın. Haklarınızı bilin ve savunun. Siz halksınız. Vatandaşı olduğunuz ülkeye nasıl borçlu hissediyorsanız, aynı borcun da devlet tarafından size ödeneceğini unutmayın. İsteyin, ödesin. Çünkü siz istedikçe sizi yöneten herkes iyi olmak zorunda kalacak. Sizi yöneten herkes iyi oldukça siz sistemin değil, sistem sizin köleniz olacak. Ecevit’in dediği gibi devlet “baba değil evlat” olacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sanayinin İlkleri - Teşvik-i Sanayi Kanunu

Tamiri Mümkün

Yaşam Hakkı ve Adaylık Tartışması Üzerine