Eylül, 2019 - Cumhuriyet Sanayisinin İlkleri: Sosyal Fabrika
Atatürk,
fabrikaların salt üretim aracı olması değil, kültürel yaşamı da desteklemesi ve
sosyal kalkınmaya katkı sunması gerektiğine inanıyordu. Ona göre, fabrikalar,
sosyal yaşamdan sağlığa, eğitimden sanata pek çok alanda faaliyet göstermeli,
birer “sosyal fabrika” olmalıydı. Bugünden baktığımızda, Atatürk’ün zihnindeki
fabrika modelinin, sosyal yönleriyle günümüzün işletme anlayışına benzediğini
söyleyebiliriz. Ancak bu modele, günümüzde bile, tüm yönleriyle erişilemediğini
görmek mümkün. Atatürk, üretime katılan herkesin sosyal haklarının sağlanması
ve korunması meselesini önemsediği için, devletin kurduğu fabrikaların da işçilerin
yüksek standartlarda çalıştığı ve çeşitli hizmetlerle desteklendiği bir yaşam yerleşkesi
olması için gayret ediyordu. Böylece, hem fabrikanın kurulduğu bölgede üretimle
birlikte istihdam ve ekonomik refah artacak hem de halk o güne dek görmeye
alışkın olmadığı sosyal imkânlardan yararlanarak Cumhuriyet’in kültürel gelişimini
özümseyecekti. Bu fabrikalardan ilki Aydın’ın Nazilli ilçesinde hayata
geçirildi; Sümerbank Basma Fabrikası.
Sovyetler Birliği’nden narenciye karşılığı satın
alınan ekipmanla kuruldu Basma Fabrikası. Kurulurken bölge halkı, şüphesiz,
ekonomik rahata kavuşacakları için seviniyor, ancak Sümerbank’ın sağlayacağı imkânların
böylesi olacağını tahayyül etmiyordu. Sümerbank Basma Fabrikası’nın üretime
geçmesi için, her ayrıntı incelikle planlanıyordu. Öyle ki fabrika faaliyete
geçmeden, zaten tarım bölgesi olan Nazilli’de hareketlilik artmış, modern tohum
makineleriyle ekim yapılmış ve işlenmek için pamuk hazırlanmaya başlamıştı.
Bölge halkı, pamuğun ekildiği tarım alanlarında hem istihdam ediliyor hem de
modern tarım hakkında bilinçlendiriliyordu. Yine fabrikanın inşası bitmeden
önce, ilerde oluşacak nitelikli personel ihtiyacı göz önünde bulundurulmuş ve
fabrika bünyesinde eğitim çalışmaları başlatılmıştı.
Sümerbank Basma Fabrikası iplik, dokuma ve basma
kısımlarından müteşekkil bir tekstil kombinasıydı. Üretime başlamasıyla
Nazilli’de ve Türkiye’de bir şeyler değişmeye, dönüşmeye, gelişmeye başladı.
Sümerbank’ın ekonomik kazanımlarını uzun uzun sıralamaya, Basma Fabrikası’nın
kendi ihtiyacını karşılaması için kurulan elektrik ve su santralini anlatmaya, fabrikadaki
tarım ve fizik laboratuarlarında üretimi geliştirmek için yapılan çalışmalardan
bahsetmeye ve işçilerin sosyal haklarının tamamını açıklamaya bu yazıya ayrılan
sayfalar yetmez. Ben, ekonomi faaliyetlerinden ötesine, fabrikanın üstlendiği
sosyal sorumluluk çalışmalarına değineceğim.
Kurulan
tekstil kombinası, her yönüyle Nazilli’yi zenginleştirmeye ve halkın
gereksinimlerine cevap vermeye yönelik donatılmıştı. Bunların belki de en önemlisi, fabrikayla birlikte faaliyete
giren ve tüm bölgeye hizmet veren fabrika hastanesiydi. 1940’lı yılların
koşullarında tam teşekkülü bir hastane olan hastane, bölgenin başına dert olan
sıtmayı, etkin mücadele sonucu, birkaç yıl içinde Nazilli’nin gündeminden çıkacak
bir konu haline getirdi. Fabrika bünyesinde açılan okulda işçilere mesleki
eğitim verilirken bir yandan da okuma-yazma öğretiliyordu. Kaliteli üretim için
gereken iplik, dokuma, basma ve atölye eğitimleriyle birlikte okuma yazma
dersleri alan işçilere, kursun sonunda, ilkokul diploması veriliyordu. Dahası,
anne babaları fabrika bünyesinde eğitim gören işçi çocukları için de kreş ve
Sümer İlkokulu yapılmıştı. Bölge halkı, fabrikayla birlikte, adeta, topyekûn
bir eğitim programına alınmış gibiydi. Çocuklara yönelik eğitim-öğretim
çalışmalarında, erken Cumhuriyet döneminin kadına biçtiği rolün azımsanmayacak
bir etkisi olduğunu söylemek mümkün. Nitekim Cumhuriyet, kadına, evden çıkma,
üretime katılma, ekonomi faaliyetlerine dâhil olma ve sosyal hayatın bir
paydaşı olma rolü veriyordu. Kadına yüklenen bu sorumluluk, toplumsal yaşamda
bugün bile tartışılan ve kadınlar açısından mutlak bir kazanım elde edilememiş
olan kadın-erkek eşitliği konusunda atılmış büyük bir adımdı.
Sanırım yazının bundan sonraki kısmında bahsedeceğim sosyal işlere bu
pencereden bakmak, sosyal fabrikaların kültürel görevini anlamakta fayda sağlayacak.
Cumhuriyet’in
kurduğu fabrika, bölge halkının daha önce erişemediği, hatta hiç tanımadığı,
hizmetleri sunuyordu. Tiyatro, sinema, konser,
resim sergisi gibi etkinlikler fabrikanın beşeri ve ekonomik kaynaklarından
faydalanılarak organize edilmeye başladı ve kısa sürede bölgenin rutin yaşam
tarzına dönüştü. Kadın-erkek tüm işçilerin sosyalleşmesi için neredeyse her
ihtiyacı karşılayacak nitelikte bir yerleşke kurulmuştu. Fırından, hamama,
vazife evlerinden (evli çalışanların ikamet ettiği lojmanlar), bekâr pavyonuna
(bekâr çalışanların kaldığı evler)… İşçiler ve bölge halkı artık görsel
sanatların en güzel dallarıyla tanışmakla kalmıyor, sanata katılıyordu. Şef
Lütfi Selek yönetiminde kurulan koro, bölgede sayısız konser verdi. Kurulan
tiyatroda Moliere’in Cimri’sinden, Muammer Karaca’nın Cibali Karakolu’na, tiyatronun
kült eserleri izleyiciyle buluştu. Ünlü ressam Sulhi Nalbantoğlu, bu fabrikada
kendisine tahsis edilen odada birbirinden renkli basma desenleri çizerek
düzenlediği sergilerle Nazilli basmasını Türkiye’de ve dünyada üne
kavuşturanlardan biriydi. Bölge halkı Sümer Halkevi’nde sosyalleşerek
öğreniyor, dünyaya açılan bu yeni pencereden keyif alıyordu. Fabrikada sanatsal
çalışmalarla birlikte spor faaliyetleri de yürütülüyordu. Futboldan tenise,
hentboldan yüzmeye ve eskrime kadar her alanda spor sahasını içinde barındıran
Sümerbank Basma Fabrikası, ilerleyen yıllarda sporun farklı dallarında başarı
elde edecek olan Sümerspor’u kurarak Nazilli’nin ulusal çapta tanınmasına ve
başarılı sporcular yetişmesine olanak sundu.
Sümerbank Basma Fabrikası, gerek çalışanlara
tanınan sosyal haklar gerek halk yararını gözeten hizmetler bakımından Atatürk
döneminin ürettiği çok yönlü bir sosyal projeydi. İşçilerin dönem koşullarına
göre yüksek standartlarda istihdam edildiği bir fabrika, işçilere, işçi
ailelerine ve halka açık eğitim programları yürütülen bir okul ve halkın türlü
sanat ve spor dallarına erişebildiği bir yaşam alanı olarak çağdaşlaşmaya
hizmet etti. Sümerbank, kalkınma yolunda toplumsal yaşamı ferahlatacak düzeyde
ekonomik kazanım sağladı. Ne mutlu bize tarihimizde Anadolu’nun tarihsel ve
coğrafi köklerine özgü bir kalkınma planı örneğimiz ve sonuçlarını
değerlendirerek sanayinin geleceğini şekillendirme şansımız hala var.
Hep söylüyorum: “İşte Cumhuriyet böyle bir şey!”
Okuyucuya Not:
Sümerbank’tan bahsedip önemli bir ayrıntıyı es
geçmek olmazdı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik gelişme mücadelesini omuzlayan
iki önemli kuruluşuna Sümerbank ve Etibank isimlerinin verilmesi tesadüfî
değil, Atatürk’ün Anadolu toprakları üzerinde varlık göstermiş iki büyük
medeniyete duyduğu saygı ve tarihe bağlılığının göstergesidir.