Ağustos, 2020 - Cumhuriyet Sanayisinin İlkleri - İlk Demir Çelik Fabrikası: Kardemir

 

Cumhuriyetin ilk yıllarında, ekonomik kalkınma stratejileri arasında başı “milli sanayileşme” hamleleri çekiyordu. Ekonomik ve toplumsal refahın tesis edilmesinin temel şartı, sanayinin güçlendirilmesiyle birlikte Anadolu’nun tüm coğrafi ve beşeri kaynaklarının üretim için seferber edilmesiydi. İthalatın azaltılması yoluyla ekonomik bağımsızlığın pekiştirilmesi de sanayileşme sürecinde gösterilen başarıya bağlıydı. Bu nedenle, erken Cumhuriyet döneminin kurucu/yönetici kadroları,  sanayi devriminin başat sektörlerinden biri olan demir-çelik sektörünün ülke sınırları içinde geliştirilmesini Türkiye’nin önemli sanayileşme adımlarından biri olarak planlıyordu. Dönemin Başvekili İsmet İnönü’nün “Hiç değilse memleketin yarısını kömüre alıştırmak ve sarf ettirmek lazımdır. Bugünkü medeniyet kömüre ve demire istinat eder. Kömürsüz ve demirsiz bir medeniyetin yürüyeceğini iddia etmek boş bir sözdür.” diyerek yaptığı vurgu ve İktisat Vekili Celal Bayar’ın “Bugünkü medeniyet kömüre ve demire dayalıdır.” sözleri Cumhuriyet devriminin ortaya koyacağı olan sanayileşme planını açıkça belli ediyordu. Demir-çelik üretimi, ulusal bağımsızlık savaşından henüz çıkmış olan genç Türkiye için yalnızca ekonomik bağımsızlık kazanmaya yönelik bir plan değil, olası bir savaş durumunda silah tedarikinin sağlanacağı stratejik bir atılımdı. Sanayileşme hamlelerinde, planlamaya etki eden unsurlardan biri savunma düşüncesiydi.

1925 yılında, Cumhuriyet ilan edileli iki yıl olmuşken, İktisat Vekaleti demir-çelik sanayinin kurulması için çalışmalara başladı. Demir-çelik üretiminin başlayabilmesi için bir dizi incelemeye ihtiyaç vardı. Türkiye’deki demir cevherlerinin demir-çelik üretimini sürdürülebilir kılması, yani hammadde temininin yurt içinden sağlanabiliyor olması ilk önemli koşuldu. Kömür madenlerinin sanayi üretiminde kullanılacak olan kok kömürü üretimine de elverişli olması gerekiyordu. İlk iki koşulla birlikte, fabrikaların en doğru alana kurulması, üretimin olağanüstü hallerde bile sürdürülebilmesi için enine boyuna düşünülmesi gereken bir konuydu. Fabrikalar hem hammadde yatağına yakın olmalı hem de sınır ötesinden gelebilecek herhangi bir saldırıya doğrudan maruz kalmayacak bir bölgede bulunmalıydı. Türkiye’de demir-çelik sanayinin kurulmasına elverişli alanları, demir cevherinin yeterli olup olmadığını, madenlerin üretimde kullanılacak kömürlerin teminine uygunluğunu analiz etmesi amacıyla Lüksemburg ve Avusturya’dan uzmanlar görevlendirildi. Avusturya Leopan Maden Mektebi’nde ders veren Prof. Dr. Granigg, sunduğu raporda risklere rağmen fabrikanın kurulmasının gerekliliği üzerinde duruyordu.

Peki, nerede ve nasıl?

1926’da çıkarılan 786 no’lu “Demir Sanayiinin Tesisine Dair Kanun”la, Karadeniz Bölgesi’nde kurulacak fabrikanın tetkiki, tesisi ve işletilmesi için kamu bütçesinden on sekiz milyon lira ayrılıyordu. Bütçe dört yıl kullanılacaktı. Ticaret Vekaleti nezdinde bir Genel Müdürlük kurularak, yurt dışına uzmanlar gönderildi. Belçika’da Maurice, ve Almanya’da Koppers firmalarında kömürlerin koklaşma testleri, Lüksemburg’da Medinger’de demir cevherlerinin analizleri yaptırıldı. İncelemeler sonunda gelen raporlar olumlu değildi, demir cevherinin ucuza ve düzenli bulunamayacağı gerekçesiyle sanayi tesisi kurulmasının doğru olmadığı bildiriliyordu. Tüm raporlar enine boyuna değerlendirildi. Değerlendirmelere, demir-çelik sanayinde rüştünü ispatlamış ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra endüstriyel iyileşmeyi sağlamış olan ülkelerle kurulan bilimsel ilişki ışık tutuyor; kararlılık sekteye uğramıyordu. 1932 yılında, Sovyetler Birliği’nden getirilen Rus heyetinin teknik incelemesi ve Amerikalı iktisatçıların ekonomik analizleri neticesinde, Türkiye’nin ağır demir sanayinin kurulması için ihtiyaç duyulan tüm gereksinimlerin sağlayabileceği anlaşıldı. Fabrikaların kurulacağı yer stratejik önem arz ediyordu. Demir-çelik üretiminde kullanılacak olan taşkömürünün az maliyetle temin edilebilmesi için maden kömürü havzalarına yakın bir yerde kurulması gerekiyordu. Divriği demir cevherinden taşınacak hammaddenin kolayca nakledilebilmesi için de demir yolu güzergâhı üzerinde yer almalıydı. Bulunacak alan hem jeolojik açıdan ağır sanayi kurulmasına uygun olmalı hem de fabrikalarda istihdam edilecek olan işçilerin ve ailelerinin yerleşebileceği bir coğrafyada yer almalıydı. Sümerbank ve Askeri Fabrikalar uzmanlarından seçilen heyet yer tahlili için Zonguldak, Karabük, Ereğli ve Tefen’i değerlendirmeye aldı. Fabrikaların kuruluşuna elverişli olan ve üretim maliyetlerinin en alt düzeyde tutulabilmesini sağlayan yer Ereğli’ydi. Fakat elbette, güvenlik tehdidinin olmadığı bir yer aranıyordu. Kurulacak tesis silah üretimi ve ulaşım sektörü için kilit görev üstleneceğinden, olası bir saldırıda düşman toplarından düşen mermilerin ulaşamayacağı kadar içeride olması hayati önem taşıyordu. Genelkurmayın ısrarı neticesinde fabrikaların Zonguldak’ın 70 km içerisinde bulunan 10-12 haneli Karabük köyünde kurulmasına karar verildi. 3 Nisan 1937 yılında temeli atılan fabrikalar, 1939 yılında Kuvvet Santrali ve Kok Fabrikası’nın faaliyete geçmesiyle birlikte üretime başladı. Temel atma töreninde, Başvekil İsmet İnönü’nün sarf ettiği sözler, dönemin makine teknolojisinden faydalanılarak kurulan bu tesisin ne denli ince düşünülmüş ve kapsamlı olduğuna dikkat çekmek için en kısa yol olacaktır.


“.... Karabük Demir ve Çelik Fabrikaları adı dikkatinizi celp etmiştir. Demir-Çelik fabrikaları yedi tane büyük fabrikadan mürekkeptir. Bunlardan her biri her memlekette başlı başına birer kıymet sayılabilir. Yüksek fırınlar, çelik fırınları, kok fırını, haddehane, 20.000 kW kudretinde bir elektrik santralı, büyük bir atölye ve tali maddeler fabrikası, bugün meydana getirilmesi kararlaştırılmış olan bunlardır. Bu müesseselere dayanarak yeniden kurulacak fabrikalar ayrıca bir mevzu olacaktır. Kurulacak fabrikalar fennin en son terakkilerini ve en son icatlarını ihtiva edecek olan en kuvvetli müesseselerdir. Bu fabrikada günde bine yakın amele çalışacaktır. Amelenin nisbeten azlığı, kurulacak olan bu fabrikanın ne kadar modern ve mekanize olduğunu göstermeye kâfidir.”

1955 yılına kadar Sümerbank bünyesinde faaliyet gösterirken, o tarihten sonra bağımsız bir KİT olarak unvan değiştiren Kardemir, üretime geçmesiyle sağladığı bölgesel ve ulusal ekonomik hareketliliğin yanı sıra, bünyesinde yetiştirdiği nitelikli elemanlarla da yeni bir endüstriyel kültür oluşturdu. Kardemir’in kuruluşunda ve işletmesinde yer alan ekip, öylesine deneyim kazanmıştı ki Erdemir ve İsdemir’in kuruluşunda da rol aldı. Tıpkı Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün inşaatında canla başla çalışan Cılavuz Köy Enstitüsü öğrencileri gibi…

İşte Cumhuriyet buydu!

Okulu okul, fabrikası fabrika kurar; memlekette üretime, medeniyete, kalkınmaya doğru bir çiçek açıyorsa, o güzel koku yurdun her yanını sarardı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sanayinin İlkleri - Teşvik-i Sanayi Kanunu

Tamiri Mümkün

Yaşam Hakkı ve Adaylık Tartışması Üzerine