Kayıtlar

Ekim, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

13.11.2014 - Onur Abii

Başlangıca bugünden bir not:   Bu yazı, "En Büyük Başarım" başlıklı yazımda bahsettiğim, hayatımın en özel yazısı. (17.10.2019) On gün oldu Onur Abi’yle tanışalı. Aslında yazılarından ve fotoğraflarından tanıyordum onu, ama yüz yüze sohbet etmek on gün önce kısmet oldu. Geç oldu, ama hiç güç olmadı! Onur Abi o kadar eğlenceli ve enerjik ki ilk kez karşılaştığı insanların yanında tutuk kalan beni bile rahatlattı. Engelli Onur Abi. Yürüyemiyor. Ama öyle geniş bir dünyası var ve o dünyada o kadar özgür yaşıyor ki ben hepimizin adına kıskandım onu. Mutlu bir kere.. Ailesiyle, arkadaşlarıyla, arkadaş olmadıklarıyla çok mutlu. Kendine bir dünya yaratmamış aslında. Bakmış o dünyaya adapte olamıyor, “dünya bana uysun” demiş. Var olan dünyayı kendisine adapte etmiş -ki siz de o dünyada yaşıyorsunuz, dikkatli olun! 🙂 Beni tanıyanlar bilir, sıradan olan her şeyden biraz uzak dururum. Onur Abi’yi bu yüzden çok sevdim ben. Dünyaya farklı bir şeyler vermeyi istemiş o. Vermiş de.. U...

1 Ekim 2014 - LGBTİ!

Uzun süredir bekleyen, ama bir türlü toparlayamadığım bir yazı bu. Baştan söyleyeyim, LGBTİ bireylere karşı önyargılar besliyorsanız, sizi biraz üzeceğim. Araştırma uzmanı Conrad Hackett’in Twitter hesabında rastlamıştım: Türkiye’de homoseksüelliğin immoral olduğunu savunanların oranı %78’miş. Kimler vardır bu %78’in içinde diye düşündüm. Kafasında LGBTİ bireylerin her birini ırz düşmanı sapıklar olarak atamış eksik akıllı bir çoğunluk. Arkadaş ortamında “kanka o çocuk geymiş kendine dikkat et”, “aşkım kız lezbiyenmiş sana bi şey yapmaz ben kendimi kollayayım ahahah” gibi düzeysiz espriler yapanlar; aynı apartmanda yaşadıkları lezbiyen kadınların, evine gelen her kadınla seviştiğini düşünenler; geylerle aynı asansöre binmemeye, yan yana yürümemeye özen gösterenler; yaşadıkları yerlerde rahatsız edenler; transseksüel bireyleri kurşuna dizen çok ahlaklı mahalle delikanlıları; dışlayanlar; aşağılayanlar; LGBTİ gruplarının hepsine seks işçisi gözüyle bakanlar; ha...

16.06.2014 - Bu Yazı Çatı Adaya İsyan İçerir

CHP ve MHP genel başkanları cumhurbaşkanlığı seçimleri için Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına Ekmeleddin İhsanoğlu’nu çatı aday olarak çıkardığını açıkladı bugün. Daha önce tanıyormuş havalarına girip bilgiçlik taslayamayacağım, çünkü İKÖ genel sekreterliğini duymasam hakkında bir şey bilmiyor olacaktım bu zatın. Araştırdım. Hakkındaki yorumları, gazete haberlerini ve bulduğum birkaç eski röportajını okudum. İnsan durup dururken prof olmuyor, elbette çok iyi bir akademik geçmişi, yeterliliği var. ABD’de, Avrupa’da, Asya’da bir sürü enstitüden aldığı fahri doktoralar, devlet nişanları, -hiç de sevmediğim iki dal olan- bilim ve osmanlı tarihi üzerine yaptığı çalışmalar.. Topladığı bu puanlar onu prof yapar, dünya siyasetinde devletlerin umursamadığı bir uluslararası örgütün genel sekreteri de olabilir. Ama cumhurbaşkanlığı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çünkü muhalefet partileri ‘çatı aday’ konusunu RTE’nin cumhurbaşkanı olma ihtimalinin Türkiye için bir tehdit oluşturacağı fikriyle...

Mart, 2014 - 8.8.8.8 8.8.4.4

Cennetten köşelerle dolu memleketimizde çok ses çıkaran muhaliflerin buluştuğu sosyal medya ortamları sesin duyulmasını istemeyen güç sahiplerince büyük tehlike arz etmeye başladı. Muhalefet partilerinin çabalarına rağmen, kontrol mekanizması olarak Başbakan’ın tekelinde icraatlerini sürdüren bir kurumun görevlendirildiği yasa cumhurbaşkanının masasına kondu. Sonra şaşıracağımız bir şey olmadı: Adam hepimizle dalga geçe geçe, “yahu aslında hiç istemiyorum ama düzelticekler bunun burasını söz verdiler, ben şimdi imzalayayım bunu” dedi ve yasayı onayladı. “Kapatırım, kapatacağım, kapatıyorum!” derken dün gece sadece Türkiye’de olabilecek bi gelişmeye şahit olduk yine. 2014’te, millattan sonra iki bin on dört (2014) yılında, 21. yüzyılda, bilgi çağında, mobil iletişimin zirvesinde, insanlarla teknoloji arasındaki etkileşimin ulaştığı en son raddede Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri ‘milletin mağduriyetini gidermeyi amaçlayan Başbakan’ın emriyle’  Twitter’a erişimi engelledi. Yasağı...

Kitaplar - Kuyucaklı Yusuf

Sabahattin Ali’nin ilk kasaba romanı olma özelliğini taşıyan eseri “Kuyucaklı Yusuf” akıcı öyküsünün yanında, etkileyici bir gözlem yeteneğinin dışavurumudur. Ali, cezaevinde tanıştığı Yusuf’un hikâyesinden etkilenerek kaleme almış Kuyucaklı Yusuf’u. Yusuf küçük yaşta ailesini kaybederek kimsesiz kalmış bir halk çocuğu. İçinde yaşadığı toplumun hiçbir üyesine koşulsuz güven duymayan, kendini yalnız hisseden ve fakat kaymakamın kızı Muazzez’e duyduğu saf sevgi sebebiyle cesur adımlar atabilen bir karakter. Muazzez’in babası, Kaymakam Bey, şefkatli, yardımsever ve ailesine düşkün biriyken; anne Şahende Hanım kötü kalpli, nefret dolu biri olarak tasavvur ediliyor. Bir de Şakir, kasabanın zengin, ahlaksız külhanbeyi… Romanın öyküsüne can veren karakterlere baktığımızda tanıdık bir film senaryosu okur gibi oluyoruz. Hatta öykünün akışı da şimdiye kadar pek çok kez izlenen bir Türk filminden farksız. Ancak Kuyucaklı Yusuf, o yıllara kadar dile getirilmemiş bir “toplumsal yapı eleşt...

Eylül, 2019 - Cumhuriyet Sanayisinin İlkleri: Sosyal Fabrika

Atatürk, fabrikaların salt üretim aracı olması değil, kültürel yaşamı da desteklemesi ve sosyal kalkınmaya katkı sunması gerektiğine inanıyordu. Ona göre, fabrikalar, sosyal yaşamdan sağlığa, eğitimden sanata pek çok alanda faaliyet göstermeli, birer “sosyal fabrika” olmalıydı. Bugünden baktığımızda, Atatürk’ün zihnindeki fabrika modelinin, sosyal yönleriyle günümüzün işletme anlayışına benzediğini söyleyebiliriz. Ancak bu modele, günümüzde bile, tüm yönleriyle erişilemediğini görmek mümkün. Atatürk, üretime katılan herkesin sosyal haklarının sağlanması ve korunması meselesini önemsediği için, devletin kurduğu fabrikaların da işçilerin yüksek standartlarda çalıştığı ve çeşitli hizmetlerle desteklendiği bir yaşam yerleşkesi olması için gayret ediyordu. Böylece, hem fabrikanın kurulduğu bölgede üretimle birlikte istihdam ve ekonomik refah artacak hem de halk o güne dek görmeye alışkın olmadığı sosyal imkânlardan yararlanarak Cumhuriyet’in kültürel gelişimini özümseyecekti. Bu fabrikala...

Haziran, 2019 - Cumhuriyet Sanayisinin İlkleri: Soba

Kurtuluş Savaşı kazanılıp emperyalist güçler yenilgiye uğratıldıktan sonra Anadolu, Cumhuriyet’le birlikte siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda kalkınma ve gelişme mücadelesine giriştiği için; sanayileşme yolunda büyük ve cesur adımlar atmak gerekiyordu. Zira sanayileşme ekonomik bağımsızlığı, ekonomik bağımsızlık ulusal bağımsızlığın evrensel olarak tanınmasını beraberinde getiriyordu. İşte genç Cumhuriyet’in önündeki büyük ödev buydu, asıl mücadele şimdi başlayacaktı. Varna’da doğup büyüyen ve Cenevre Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Şakir Zümre, Bulgaristan’daki Türk azınlığı temsilen parlamentoya girdiğinde, Türkiye’nin bağımsızlığını kazanmak ve kalkınmak için omuzlandığı yüke paydaş olacağını bilmiyordu. Tek düşündüğü Bulgaristan Türklerinin temsiliyetini sağlamak; mecliste onların hakkı için mücadele etmekti. Ancak uluslar arası alanda kayıtsız kalamayacağı gelişmeler yaşanıyordu: Mustafa Kemal’in Sofya’da görevlendirildiği sırada kendisiyle tanışan Şakir Zümre, bunda...

04.07.2018 - İclal'e İdam

2017’nin Ekim ayında İstanbul Küçükçekmece’de bulunan Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli personelden bir ses yükseldi: Yılın ilk beş ayında hamile olarak hastaneye başvuran 115 çocuk ne emniyete ne de savcılığa bildirilmişti. 115 dediysem, toplam sayıyı bu sanmayın. Doğum yapmak üzere hastaneye gelen 250’ye yakın çocuktan 115 tanesinin kaydı yok. Yani kaydı olan 130 kadar çocuk istismarı vakası var. Hastane personeli İclal Hanım olayın peşine düşünce görev birimi değiştirildi. O pes etmedi, bilgiyi kamuoyuyla paylaştı. Herkes ne mi yaptı? Birkaç gün ah vah etti işte. İnanamayanlar, “yazıklar olsun”cular birkaç gün sonra sıradaki gündemle meşgul oluyordu. Zaten yer yerinden de oynamamıştı. Çocuklar ölmediği için besbelli… Hayatta olanlar hayatta olanlara merhamet duymuyor, illa trajik bir öykü arıyor. Halbuki 15 yaşında bir çocuğun anne olması başlı başına bir trajedi. Ama cinayet istiyor ses çıkarmak için, yaşı daha küçük olsun istiyor. Yüzüne baktıkç...

05.04.2017 - Devletlü Abdülhamid

Resim
Önceki yazılarda “parfümcü torunları ekran yüzü olan II. Abdülhamid” den bahsedeceğimi yazmıştım. Bu yazı, o yazı. Akla baskı, sansür, hafiye teşkilatı (jurnal) ve mutlak monarşinin en keskin yansımalarını getiren II. Abdülhamid, tarih kaynaklarından anladığımıza göre, oldukça evhamlı bir karakterdi. Akademisyen İlknur Haydaroğlu, bir çalışmasında, Abdülhamid’in kendini her yönden yalnız ve güvensiz hissettiğini, karanlık ruh kişiliği yüzünden evhamlı olduğunu söylüyor. Abdülhamid dönemini incelediğinizde, gerçekleştirilen bazı icraatların bu iddiayı doğrular nitelikte olduğunu görüyorsunuz. Abdülhamid döneminde tahta çıkışından, tahtın elinden alınışına kadar geçen sürede, hem içerde hem de dışarda pek çok gelişme oldu. Ülke içindeki muhalif hareketler, demokrasi düşüncesinin uyanması, Birinci ve İkinci Meşrutiyet’ler, dolayısıyla Meclis-i Mebusan’ın kapatılması, Kanun-i Esasi’nin kaldırılması gibi gelişmeler Osmanlı’nın yıkılış sürecine de etki etti. Zira Fransız Devrimi’yle bir...

30.03.2017 - Atatürk ve Tek Adamlık

“Reisicumhur ATATÜRK’ün umumî hâllerindeki vehamet dün gece saat 24’te neşir edilen tebliğden sonra her an artarak bugün, 10 İkinciteşrin 1938 Perşembe sabahı saat dokuzu beş geçe büyük şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir. 10 İkinciteşrin 1938.” Gazi Paşa’nın doktorları 10 Kasım 1938’e bu notu düşüyordu. Anadolu’nun kurtuluş mücadelesinin eşsiz lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Atatürk 1937’den beri kötüye giden sirozu yüzünden ölümlü bedeninde bir devri kapatmış; sonsuz bir fikirsel devri başlatmıştı. 57 yıl süren kısa ömrüne savaşlar, mücadeleler, devlet adamlığı ve her şeyden evvel koskoca bir devrim sığdırarak gidiyordu. Bu yazıda, onun tüm özelliklerinden bahsedemeyeceğim. Çünkü Atatürk’ü okumak hem tarihsel açıdan Osmanlı’nın son dönemine ve Milli Mücadele yıllarına dair külliyatı hıfzetmeyi, hem de ideolojik açıdan Kemalizm’in dayandığı ilkeleri iyi araştırmayı gerektiriyor. Oysa bu yazının bir yerde son bulması lazım. Mustafa Kemal, emperyal...

28.03.2017 - Merhaba

Merhaba! Kalemi elime her aldığımda –romantik olsun istedim, elbette teknoloji çağında saman kâğıt ve divit kullanmıyorum- heyecana kapılıyorum. Giriş paragrafı bir türlü başlamıyor, başlasa bitmiyor, yazılıp yazılıp siliniyor, uzuyor Allah uzuyor. Bu yüzden ikinci paragrafa geçip biraz rahatlamak istiyorum yüksek müsaadenizle… Beni birkaç yıldır takip eden dostlarım bilir, genelde rahatsız olduğum konular üzerine –ki bunlar güncel siyasi mevzular olur- yazar, çizer, öfkemi kusar, okuyan herkesin canını sıkarım.  Bir arkadaşımla sohbet ederken bana “Kullandığın çanta en son ne zaman yaşadığın çevredeki olaylardan önemli oldu?” diye sormuştu. O gün de, bugün de bu soruya aynı yanıtı veriyorum:  Kullandığım çanta hiçbir zaman birlikte yaşadığım toplumun sorunlarından daha önemli olmadı. Hep birlikte acısını duyduğumuz ölümler, coşkuyla yaşadığımız bayramlar, birbirimize sarılarak kutladığımız sevinçli haberler hep daha önemli oldu. Sahi, birbirimize sarılarak kutlayacak kad...

18.08.2019 - Çamlıca'nın Üç Gülü

Akademiden uzaklaştığımdan beri okumaktan pek de keyif almadığım romanların tadına bakıyorum. Romanlardan uzak kaldığım sürede, gerçeğin hayal dünyasıyla harmanlandığı birbirinden değerli kitapları özlemişim. Önümüzdeki birkaç yazıda, okumaktan keyif aldığım kitapları önereceğim size. Bu yazının kitabı, Hıfzı Topuz, Çamlıca’nın Üç Gülü. Hıfzı Topuz’un Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde başlayan Türk ulusal direnişini konu alan romanı, Milli Mücadele yıllarını pek çok adı gizli kalmış kahramana, yeraltı cemiyetlerine, direniş örgütlerine değinerek ve belgelere dayanarak anlatıyor. Milli Mücadele yılları kitapta çeşitli başlıklar altında konu ediliyor. ”Çamlıca’nın Üç Gülü” dönemi pek çok yönüyle anlattığı için Osmanlı’nın savaş sonrası dönemine ayna tutan bir eser niteliğinde. Romanın anlatım örgüsüne göre, olaylar Hariciye Nazırı Hulusi Bey’in görkemli köşkünden hareketle şekilleniyor, ancak sınırlı kalmıyor. Hulusi Bey’in Handan adında bir hanımı, Perihan, Neriman ve Ümran ...

16.05.2019 - Bazen Vazgeç

Yaşam yol gibi, birkaç hamle ötesini tahmin etseniz de virajı dönünce neler olacağı meçhul. Önemli olan adımları doğru ve kontrollü atmak ve fakat kararlı olmak diye vir vir vir konuşmayacağım. Pes etmenin de bir önemi var. Bazen en büyük çözüm ve yolun görünmeyen kısmı için atılacak en akıllıca adım vazgeçmek. Kişisel gelişim nasihatlerine inandığımı ve kulak astığımı söyleyemem. Neyin uzmanı olduğu tam olarak belli olmayan kişisel gelişim uzmanları, kapak renkleri güzel olan kitaplarında özgüven pompalayıp “vazgeçmeyin, pes etmek yok, ha gayret!” diye gaza getiriyor okurları. Üstelik bunu masa başında, elinde klavye, o satırları okuyacak insanları zerre tanımadan yapıyorlar. Pozitif bilimlerin evrenselliğinden mi bu? Yok yahu. Bana göre sosyal bilimlerde, her insan, incelenmesi gereken ayrı bir vaka. Elde edilen sonuçlar tasnif edilir de genel bir sonuca gidilirse ne ala. Ama bunu sarı masa lambasının altında bir kupa dolusu filtre kahve içerken beceremeyiz herhalde. Akıl v...

12.02.2019 - Tiyatro

Birkaç ay çalışmanın sonunda Şubat ayı başında bir oyun çıkardık: Romeo ve Jilet! İsim benzerliğinden dolayı Shakespeare’in ünlü oyununa gitmesin aklınız. Bir sokak komedisiydi bizimki. Kentsel dönüşüm batağından kurtulmaya çabalayan bir mahalle, birbirinden farklı karakterleriyle rengarenk bir sokak çizen mahalleli ve sokakta, çöp içinde yaşayan iki güzel yürekli arkadaş, Romeo ve Jilet. Oyun akıp gidiyor, izleyici kendinden bir parça buluyor izlerken. Hayır, hayır klişe bir söz olsun diye söylemiyorum. İzleyen herkes gülerken hüzünlendi Romeo ve Jilet’in haline, kendi mahallesini gördü, o sokakta yürüdü. Neyse, konu bu değil. Oyunun ertesinde oyuncu arkadaşlarımızla otururken kendimizi sanat sanat için mi, toplum için mi sorusuna cevap ararken bulduk. Sahi ne için sanat? Onu bilenler, anlayanlar, okuyabilenler, yorumlayanlar için mi? Ya anlamayanlar? Bir resim yalnızca ona bakınca mana çıkaranlar için mi resim olmalı? Bir şarkı yalnızca notaları bilenler için mi şarkı olsu...

02.12.2018 - Yalnızlık

Modern dünyanın olumsuz getirilerinden biri insanların yalnızlaşması. İletişimsizlikten, kimsesizlikten kaynaklı bir yalnızlık değil bu; herkesin içinde, onlarca, binlerce insanın arasında yalnızlık. Kalabalıkların içinde yalnızlık. Arkanıza yaslanıp sıradan bir gününüzü gözden geçirdiniz mi hiç? Sabah evden çıkıyorsunuz, tüm gün boyunca onlarca insanla iletişim kuruyorsunuz. İşiniz gereği iş arkadaşlarınızla, okulda sınıf arkadaşlarınızla, otobüse binerken şoförle, çikolata aldığınız büfenin sahibiyle, yemeğe gittiğiniz yerde garsonla, yere cüzdanını düşüren adamla... Günlük meşgalelerinizden fırsat bulabilirseniz birkaç arkadaşınızla görüşüyorsunuz. Eve geldiğinizde değil günü gözden geçirmek iki kelime edecek mecali bulamıyorsunuz. Peki, o gün içinde siz ne oldunuz? Kendinizi, yaşadığınız hayatın neresinde buldunuz? Gün içinde büründüğünüz roller nerede durmanızı gerektiriyorsa oradaydınız. Rollere bürünüyoruz, evet. Gündelik hayatın akışı içinde hepimizin ayrı bir rolü va...

03.10.2018 - Hadsizliğe Esir Olmak

İnsanların haddini bilmesini önemserim, kendim de haddimi bilirim. Bir konuda bilgi sahibi değilsem, fikir sahibi de olmamaya çalışırım. İlla fikir edinmişsem, zaten bilgiye çoktan sahip olmuşumdur. Bence herkes benim gibi düşünse kimse kimseyi kırmaz, gülünç duruma düşmez, mis gibi yaşar gideriz. Ama yok! Herkes her şeyi biliyor. Bilmek ne kelime herkes her şeyin uzmanı, herkes birbirinin muhalifi! Mesela hiç kimse filmden zevk almak için sinemaya gitmiyor artık, filmi eleştirmeye gidiyor. Herkes kendi dünyasının eleştirmeni oldu. Film ödül aldıysa daha çok eleştiriyor, filmi anlamadıkça daha fazla... Ya sen Recep İvedik serisine katıla katıla gülmüş insansın, iyi filmden anlamıyor olabileceğini hiç düşündün mü? Belki de Nuri Bilge Ceylan sırf sen anlama diye böyle sessiz filmler çekiyordur ve o filmler belki de sırf senin gibiler anlayamadı diye ödül alıyordur. Ne bileyim “Kutsal Damacana'ya gülen benim filmimi beğenmesin” diyordur belki Zeki Demirkubuz. Kitap yazmaya k...

20.11.2017 - Yol

Yolda okumak yerine yazmayı tercih ediyorum. Sanki yol daha keyifli oluyor o zaman.. Yıllar önce kendime bir yol yazısı yazmıştım. Tabi üstüne ne yol anıları birikti bende.. Bu yüzden revize ederek paylaşmak istiyorum. Yolun nereye gittiği önemli değil, yolculuğun ayrı bir tadı var. Tanımadığım insanların ani reflekslerini en iyi yolculuk yaparken gözlemliyorum. Çok uzun süredir sık sık yolculuk yaptığım için bir hayli yol anım var. Bazısı eğlenceli bazısı yürek burkar. İlk zamanlarda her yolcu gibi ‘ön ve cam’ kenarı takıntım vardı. Tabi çaylak yolcuyum o zamanlar, insanı fare kapanı gibi yakalayan teyzelerin ön koltukları tercih ettiğini bilmiyorum. Oğlunun çocuğuna bakmaya giderken gelininden dert yanan, torunun vefasızlığını bütün gençlere genelleyerek hepimizi bir kalemde harcayan, yolluk yaptığı böreğini paylaşan (ki en sevdiğim teyze oydu), öksürdüğümü görüp zencefil çiğnemem için tavsiyede bulunan, içtiğim muzlu sütün ateşine bakıp “çok soğuk içiyosun az beklesin bu” diye ...

13.09.2017 - En Büyük Başarım

Size hayattaki en büyük başarı öykümü anlatacağım bu sefer. Beni ben yapan, hayatta ilk kez faydalı olduğumu hissettiğim, hiç tanımadığım insanların hayatına dokunduğum öyküm. Farkında bile olmadan dağlar aşıp uzun yollar geçtim. Sivil toplumun gücüne inanan biriyim. Devletin ve toplumun katılımcıları olarak bireylerin tek başına aşamayacağı duvarları toplumsal yaklaşarak devireceğimize iman ediyorum. Bireyselliği değil, toplumcu olmayı önemsiyorum. Kurtuluş, herkes için farklı anlam ifade eden bir gerçeklik. Bir ülkenin kurtuluşu gibi koca bir toplumu ilgilendiren hayati bir mana da taşıyabilir; sigara bağımlılığından kurtulan bir orta yaşlının sağlıklı yaşama “merhaba!” demesini de ifade edebilir. Bildiğim tek bir şey varsa, kurtuluş tek başına değildir. Sigaradan kurtulan o orta yaşlı için de, evet! Kurtuluşun sorumluluğu ağır, mutluluğu eşsizdir ve ikisi de paylaşılmaya muhtaçtır. İşte bu yüzden tanıdığım/tanımadığım herkesin hayatına dokunmam gerektiğini biliyorum. Bir ş...

31.05.2017 - Bir Tuhaf Yarış

Bir tuhaf yarış var, içindeyiz. Gözümüz başkalarında, aklımız onların yaptıklarında… Ne koşuyoruz, ne ilerliyoruz. Sadece onlara bakıyoruz. Ama yarışın içindeyiz, gerçekten, galip gelmeye uğraşıyoruz. İşimiz çok zor. Yalnızca yarışa odaklansak hız alacağız, herkesi geride bırakıp birinci olacağız. Belki de ikinci olacak, ama elinden geleni yapmanın huzurunu taşıyacağız. Mantığa, zaferin ilkelerine direniyoruz. Başkalarının yarışı nasıl tamamladığını izliyoruz. Yeniden kural koyacakmış gibi, oyunun ortasında kuralları değiştirecek gibi… Onlara bakarken tempoyu düşürüp geride kalıyoruz. Zaman zaman onların da yavaşlamasını fırsat bilip garip bir coşkuyla öne atılıyoruz, ama olmuyor. Yarış bir türlü nihayet bulmuyor. Bir tuhaf yarıştayız. Başkası sendelese memnun oluyoruz. Biri düşüp kalıyor, nefes nefese yere kapaklanıyor. El vermiyoruz, üstüne basıp geçiyoruz. Oysa üstüne basınca bizim de ayağımız tökezleyecek, belki biz de düşeceğiz. Bilmiyoruz. Yarış uzuyor. Sanki bitiş çi...

20.01.2017 - Kolektivite Üzerine

Öteden beri yaşadığımız dünya, çeşitli tarihsel olayların belgeleri ve bulgular aracılığıyla gösteriyor ki insan hayatta kalabilmek için kolektiviteye ihtiyaç duyuyor. Bireyin tek başına, “birey olarak” altından kalkabileceği sorun ya da sorunlar ile bir kitlenin göğüsleyebileceği problemler büyüklük-küçüklük, güçlülük-zayıflık açısından oldukça farklılık gösteriyor. Bu anlamda, yaşamın akışı gereği birey olarak yapılması, gerçekleştirilmesi ya da süreklilik kazandırılması mümkün olmayan durumların hayata dökülmesi için toplumsallık şart. Cinsiyet, inanç, ırk, ideoloji fark etmeksizin her birey bir topluluğa bağlı olmaya, ortak akıl yürütmeye, toplu olarak icraata geçmeye ihtiyaç duyuyor.Tarih öncesi toplumlarda bu ihtiyacın örgütlülüğe dönüşmesi ilkel yöntemlerle ve adına “örgütlenme” demeden gerçekleşse de -birey öncelikli olmak üzere- toplumların gereksinimleri arttıkça toplumsallık da farklı alanlarda örgütlenmeye başlıyor. Temel ihtiyaçlar, yaşamsal önem arz eden ihtiyaçlar ve ö...

30.11.2016 - Yazı ve Tarih Üzerine

YAZI VE TARİH ÜZERİNE Bu yazıda sizlere tarihin inşasında her bireyin -yani sizlerin- bir rolü olduğunu, bu rollerden - aslında görevlerden- birininse tüm olayların kayıt altına tutulması olduğunu hatırlatacağım. Düşünen, akıl yürüten, fikir üreten ve dünyanın kaderine büyük ölçüde -aslında neredeyse tamamen- etki eden varlık olarak insanın en büyük özelliği yaşadığı olayları kaydederek aktarması, diğerlerini etkileyebilmesidir. Bu etki, insan topluluklarının kimlik kazanımında büyük rol oynar. İnsanların birbirlerini söz ve düşünceleriyle etkileyerek kollektif olarak yaşaması, bir olaya toplu olarak tepki göstermesi, grup halinde toplum yararına hareket etmesi ve hatta güç mücadeleleri bir toplumun ortak kültür oluşturmasının temelidir. İnsanların birbirlerini etkileyerek kimlik inşa etmesi bu kadar önemli iken, hafızasının ve iletişimsel etkinliğinin yetersiz kalması kaçınılmazdır. İnsanoğlu daima, ‘söz’ü yazı ile zapt etme, yığıp biriktirme, tasnif etme ve onu gelecek ne...

26.07.2019 - "Osmanlı Torunu" on Stage

Brexit anlaşması meselesi İngiltere ve Avrupa Birliği arasında belirsizliğini korurken, İngiltere’nin iç siyasetinde tansiyonu yükseltmeye devam ediyor. Haziran’da Başbakan Theresa  May’in, Brexit planından ötürü desteğini kaybederek istifa edeceğini açıklamasından bu yana, Muhafazakâr Parti’de süren hareketlilik son buldu. Siyasi kariyerine 2008-2016 yılları arasında Londra Belediye Başkanlığı yaptıktan sonra May hükümetinin Dışişleri Bakanı olarak devam eden Boris Johnson, bundan böyle, hem Muhafazakar Parti Lideri hem de İngiltere Başbakanı... İngiltere’de muhalif seslerin çoğalmasının bir sebebi de işte bu isim, Johnson. Johnson aslında Türk basınında da sıkça yer buluyor. Zira kendisi, Meşrutiyet döneminde İttihatçılar, Milli Mücadele yıllarında da Kuvay-i Milliye aleyhine çalışmalar yapmış gazeteci Ali Kemal’in ikinci kuşaktan torunu. Şu sıralarda “Çankırı’dan Londra’ya” ve “Boris Müslüman mı” başlıklı clickbate haberlere konu olsa da ne Çankırı’da ne de Türkiye’nin başk...

17.09.2018 - Sömürüye Köle

17 Eylül’e bakınca çocukluğumdan beri okulun açıldığı tarihten başka bir şey göremem. Tam tarihidir yani, bir dönem başlayacaksa bunun tarihi 17 Eylül’dür. İşte o gündeyiz yine. Ama o dönemle bugünkü eğitim-öğretim sistemi arasında epeyce fark var. Aranızda kötü niyetliler olduğunu biliyorum, bu yüzden bu farklılığın yaşıma bağlı olduğunu söyleyecekler. Lütfen onlara itibar etmeyin. Zira son 16 yılda 20’ye yakın sistem değişikliğine uğradı Türkiye’de eğitim. Misal, 4 yıl önce ilkokula başlayan bir çocuk da bugün aynı sistemin yarış atı değil, başka bir sömürüye köle. Evet, köle. Neden mi köle? Malumunuz karma eğitim zorunluluğunun kaldırılması gündemde. Oysa karma eğitimin olmaması demek, erkek çocuklar ve kız çocuklar arasında cinsiyete dayalı bir farklılık belirlemek, onları hayata hazırlarken birbirlerinden izole ederek büyütmek demek. Karma eğitimin kaldırılması demek, kız çocuklarının ve erkek çocuklarının birbirini tanımadan büyümesi, toplumda kendi cinsiyetini taşımayan...